Pazar, Ağustos 23

“Tek bir iz görürsem vücudunda…”















Avucuna aldığı sağ elimin bileğine kaydı gözleri ve ardından bakışları doğrudan göz bebeklerime saplandı, sonra daha önce hiç duymadığım ses tonuyla; “Bundan sonra tek bir iz görürsem vücudunda…”
Tüm hücrelerime işledi ağzından çıkan kelimeler. Güçlükle yutkundum. Gözlerime diktiği gözlerinin bir daha bana böyle bakmayacağını söylemekle beraber, bana bunu sonuna kadar hissettirdi de. Onu kaybetmekten ne kadar korktuğumla başlayan düşüncelerim, hızla birer birer patladı zihnimde; “bana hep böyle bakmanı istiyorum, bunu bana yapamazsın, beni ben yapan fikirden beni koparamazsın, beni bununla tehdit etmen haksızlık…” Sağ bileğime baktım; “minik bir kesikti sadece, dört gün içinde üzerindeki kahverengi kabuk düşüyor…” Gözlerine baktım; “kötü bir denemeydi, planladığım gibi gitmedi, on iki dakikadır çayım masada, yüksek bir binadan bırakmalıydım kendimi, çaya şeker attım mı, intihar fikri beni nasıl da rahatlatıyor, bileğimde hiç iz kalmamış, bu fikre öylesine bağlıyım ki, bu cümleyi hiç kurmamış olmanı dilerdim...” Bakışlarımı yere kaçırdım; “çaya iki şeker atmış olmalıyım, parmaklarım ne kadar kemikli, bu benim çıkış yolum, bu benim soğukkanlılığımın kaynağı, vücudumda iz görmeyeceksin, iz bırakmayacağım, bu işi temiz yapacağım, sen vücudumu gördüğünde bana aynı bakmayacağını söylediğin gözlerinin farkında olmayacağım, ruhumdaki izleri görüyor musun, bak göğsümdeki derin kesik babama ait, boynumdakiler de abime, her gece birileri o kabukları kanata kanata söküyor, o yaraların kapanmasına asla izin vermiyorlar…” Gözlerim dolmaya başlıyor; “her gece ruhum kanıyor, benim ruhum kanarken damarlarımdan taşan kanın ne önemi var?” Otuz saniyedir sustuğumun farkına vardığımda hemen düşüncelerimden sıyrılıp öksürdüm, gözlerim aceleyle masayı taradı, alternatif bir cevap aradı zihnim. “Bu konuda ben de kendime pek güvenemiyorum aslında.”
Tahmin ettiğim üzere, geri adım atmamakla beraber bu söylediğim onu daha da kızdırdı. Nefes almaya devam etmenin bana ne denli acı verdiğini anlamıyordu.

Bu hayatta insanı kanatan şeyler kesinlikle keskin cisimler değildi; üniversitelerde anlatılanlardan, kitaplarda okuduklarımızdan ibaret değildi hayat. Dışarıda kimsenin sözünü etmediği sert kaldırımlar vardı, kalbinizi yakıp yıkanlar, hayatınızı sikip atanlar vardı. Ciğerlerinize doldurduğunuz her nefes beraberinde çaresizlik ve acı getirirken, buna devam etmenin oluru var mıydı? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder