Salı, Eylül 22

hiçbir veda yok


İntihar haberini aldığımda geç bile kaldığını düşündüm. Kulağa kötü geliyor, bunun farkındayım ama onun buraya ait olmadığını hep hissetmişimdir. Aslında onu bir ölüden farklı kılan tek şey, nefes alıyor oluşuydu. Böyle anlatınca onu suratsız bir soğuk nevale zannetmeyin, çok cana yakın ve neşeli bulurdu onu tanıdığını düşünenler. Etrafına ördüğü duvarlar çok insancıl görünürdü. Hakkında olumsuz düşünen biri onun için en fazla "tuhaf" diyebilirdi. Eğer duvarlarını yıkmanıza izin verdiyse "tuhaf"lığının ardında fazlasının olduğunu bilirdiniz. Kansızlıktan yaz kış soğuk olan elleri bile bana hep ölüyü anımsatırdı.Tüm samimiyeti, neşesi, kaygıları, kahkahaları aslında yapaydı; kurgudan ibaretti ve o bunu çok güzel gizlerdi. Çizdiği karakteri, oynadığı rolleri bir kenara bırakırsak kalan şey; boşluk. Özünde sanki bomboştu, mekanik ve ruhsuz. Biri bir derdini anlattığında ona merhametle bardağın dolu tarafını gösterirdi ama onu gerçekten tanıyorsanız; geceleri o bardağı kırıp parçalarıyla bileklerini kestiğini bilirdiniz. Dediğim gibi, o buraya ait değildi. Onda eksik bir şeyler vardı, belki de bu dünya için fazla bir şeyler. Bizim gibi gülüyor, bizim gibi görünüyordu ama yıllar önce ölmüş gibi soğuktu hep bedeni. Gözleri hep kederliydi, çektiği ızdırabı hissederdi gözlerine bakınca kalbini görenler. Nefes almaya devam ediyor oluşu, tanrının ona işkence biçimiydi. 
İnsanlar onun ne hissettiğini ancak öldüklerinde anlayacak; 
genç ve günahkar öldü vesselam, mezarında asla çiçekler açmayacak. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder